Yüzölçümü 38.873 km2 olan Konya Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne sahip olup, kuzeyde Ankara, batıda Isparta, Afyonkarahisar, Eskişehir, güneyde, İçel, Karaman, Antalya, doğuda, Niğde, Aksaray ile çevrilidir. 2015 Verilerine göre Konya nüfusu 2.130.544 dür.
Konya, tarih boyunca dünyanın en önemli şehirlerinden biri olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Yerleşik hayatın Prehistorik çağda başladığı anlaşılmakta, şehir merkezine yakın bir konumda bulunan Çatalhöyük, bugüne kadar keşfedilmiş en eski ve en gelişmiş Neolitik dönemi yerleşim merkezi olarak bilinmektedir. Çumra Çatalhöyük ise, dünya genelinde ilk defa yemek kültürünün başladığı, tarım yapıldığı, ateşin kullanıldığı, yerleşik hayata geçildiği ve vahşi hayvan saldırılarına karşı ortak savunmanın yapıldığı merkez olarak tanınmaktadır. Benzer şekilde Beyşehir ilçesine bağlı Çukurkent Köyü höyüğünde ve Alaaddin Tepesinde de Çumra ve Çatalhöyüktekine benzer karakterde neolitik izlere rastlanmaktadır.
Şehrin merkezini oluşturan Alaaddin Tepesi Neolitik dönem sonları ile Kalkolitik dönem başlarında kurulmuş olup M.Ö 2000 yıllarından beri düzenli olarak iskan görmüş höyüklerden biridir. Bölgede yapılan kazılarda Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yerleşimlerine ait bulgular elde edilmiştir. Bölge sırası ile Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Makedon, Roma, Sasani, Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetlerinde kalmıştır.
Konya, Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti İznik’in 1097 yılında 1. Haçlı Seferi ile kaybedilmesi üzerine başkent yapılmıştır. Konya, bu tarihten 1307 yılına kadar aralıksız bir şekilde Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti olmuştur. Konya, Anadolu Seçlukluları’na başkentlik yaptığı 1096 – 1277 yılları arasında ilim, kültür ve sanatta dönemin ünlü alimleri, filozofları, şairleri, mutasavvıfları, hoca ve diğer sanatkarları da burada toplanmışlardır. Bahaeddin Veled ve Mevlana Celaleddin başta olmak üzere Kadı Burhaneddin, Kadı Siraceddin, Sadreddin Konevi, Şahabeddin Sühreverdi gibi bilginler ve Muhyiddin-i Araba gibi mutasavvıflar Konya’ya yerleşmişler, verdikleri eserlerle şehri bir kültür merkezi haline getirmişlerdir. Konya’nın Altın Çağı denilebilecek bu dönem 13. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Özellikle Hz. Mevlana fikir ve felsefesi ile insanlığı aydınlatmış, Mesnevi ve Divan-ı Kebir gibi eserler bırakmıştır. Yine önemli alimlerden biri olmakla birlikte ilmî kimliği fazla öne çıkmayan Nasreddin Hoca da güldüren ve düşündüren fıkraları ile Konya’nın kültür ve sosyal hayatının gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Selçuklular Dönemi Konya’sında kütüphaneler açılmış, bu dönemde din, hukuk, tarih, edebiyat, felsefe, sanat, tıp ve kozmografya alanında büyük tarihî ve kültürel atılımlar yapılmış, buna bağlı olarak kent genelinde birçok medrese, cami, kütüphane, türbe, çeşme, kale, han, hamam, çarşı, bedesten, köprü ve saray inşa edilmiştir.